Veli,
çaresizce yardımcı kaynakları almak zorunda hissetmektedir kendini. Bu durum,
okul yayıncılığı yapan pazarcıların okul idareleri ile yakın dirsek teması
içine girmelerine yol açtığı da söylenmektedir. Sonunda çok ciddi bir pasta söz
konusudur burada. Ayrıca, deneme sınavları da yapılmakta binlerce öğrenci bu
sınavlara katılmaktadır. Her denemenin iki liradan satıldığını hesapladığınızda
pastanın büyüklüğü daha da göz kamaştırmaktadır.
Şöyle
bir paradoks yaşanmaktadır. Devletimiz insanlar, bu tür masraflara girmesin
diye öğrencilere ücretsiz kitap vermektedir. Ama bu kitaplar, okullar ve
öğretmenler tarafından kullanılmamaktadır. O zaman tüm bu kitaplar boşuna mı
alınıyor? Bunlara yapılan masraflara yazık değil mi? Ayrıca, okullar
kapandığında kitapların çöplere atıldığı görülmektedir. Bunun yerine kitapların
okullar tarafından tekrar toplanarak geri dönüşüm olarak kazanılamaz mı? Bu
geri dönüşüm okullara da bir gelir olarak dönmez mi?
Burada
insan şunu sormadan edemiyor. Bu kitaplar gerçekten de işlevsiz mi?
Görüştüğümüz öğretmenler, kitapların ağır ve karışık olduğunu, öğrenciler
tarafından anlaşılmadığını, kitaptan ders işlediklerinde konuyu açmak için
yazdırmak zorunda kalacaklarını, bu durumun da zaman kaybına yol açtığını belirtmekte,
piyasada satılan yardımcı kaynakların konuyu daha açık ve anlaşılır bir
ifadeyle anlattığını, bol örnek verdiğini ve testlerle de konuyu pekiştirdiğini
bu nedenle tercih ettiklerini belirtmektedirler.
Öğretmene
kulak verdiğimizde, cephede savaşan bir asker olarak onun da haklı olduğunu
görürüz. Burada eksik olan veya gözden kaçan bir durum olduğu anlaşılmaktadır.
Ya, kitaplarımız çok ağır ve akademik, ya da öğretmenlerimiz eski
alışkanlıklarından vaz geçmek istememekte işin kolayına yönelmektedir.
Kitapların ağır olduğu eleştirisi, bir çok öğretmenler tarafından yapıldığından
bu kitapların masaya yatırılması gerektiğini göstermektedir.
Ama
olayın göz ardı edilen bir diğer noktası da öğretmenlerimizin eğitim
anlayışlarının değiştiğinin görülmemesidir. Öğretmenlerimiz, sınavların da
etkisiyle artık test ağırlıklı bir eğitim vermektedirler. Çok güzel test çözen,
ama doğru dürüst duygularını ifade edemeyen bir nesil yetiştirmektedirler. Tüm
eğitim hayatımız artık sınavlara endeksli bir şekle bürünmüştür. Aktivitelerin
bile testlerle ifade edildiği, araştırmaların internetteki ödev sitelerinden
indirip sunulduğu, öğrencinin kendi çabalarıyla yaptığı çalışmaların artık
itibar edilmediği bir anlayış. Sanki eğitimdeki tek amacımız çocukları
sınavlara hazırlamak. Artık, İlkokulların amacı SBS sınavlarına hazırlamak,
liselerin amacı da üniversite sınavlarına hazırlamak şekline dönüşmüştür.
Eğitimin amacı bilgi veren, kendini ifade edebilen, sosyal ve duygusal yönü de gelişmiş
gençlik yetiştirmekten çıkmış, sınavlarda ki başarıya indirgenmiştir. Çünkü
başarının koşulu olarak sınavlar konulursa olacağı da budur. Çocuklar, ilkokul
birinci sınıftan itibaren bir yarışa başlamış olmakta test çözmektedirler. Bu
durum haliyle test endeksli yardımcı kaynaklara, yaprak testlerine ve deneme
sınavlarına yöneltmektedir. Okulların başarısı bile sınavlardaki başarıyla
ölçüldüğünden haliyle tüm eğitim sistemi de buna göre şekillenmektedir.
Okulların
test tekniğini ön plana çıkarması, denemeler yapması bütün bunlar, eğitimimizin
nereye gittiğini bize sordurmaktadır. Eğitimdeki tek metot test tekniği mi?
Diğer yöntemler neden işlevsiz hale gelmiştir?
Gerçekten de
eğitimdeki tek amacımız insan yetiştirmek mi? Yoksa sınavlara mı hazırlamak? Bu
soruya cevap verebilecek tek makam Milli Eğitim Bakanlığıdır. Bakanlığın bu
çarpık eğitim anlayışına bir an önce müdahale etmesi gerekmektedir. Bir nesil
kaybolmak üzere haberiniz var mı?
İbrahim Halil ER
milat gazetesi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder