
Vampirler denildiği zaman salt batı algılanmamalıdır.
Vampir hikayelerinin bizim tarihimizle de ilişkisi güçlü bir şekilde bulunmaktadır. Hatta, vampir
olayı tamamen bizim tarihimizin bir sonucu olduğunu söylesek abartmış olmayız.
Örneğin Fatih Sultan Mehmet döneminde Eflak
beyi (bugünkü Romanya) lll.Vlad (1432-1476), namı Kont Drakula veya
tarihimizdeki namıyla kazıklı voyvoda’ya dayanır bizdeki hikaye. Hatta tüm
vampirlerin ana esin kaynağı.
İnsanları kazıklara
geçirerek öldüren bu zalimi Fatih yenmiştir. Ardından kafası kesilerek İstanbul’a getirilir. Bu durum Transilvanya
bölgesi halkının zihninde Kont Drakula’nın ölmediği, geceleri ortaya çıkarak insan kanı
içtiği şeklinde bir efsaneye dönüşmüş ve böylece meşhur drakula-vampir hikayeleri ortaya
çıkmıştır. Günümüzdeki
Romanya halkı Kont Drakula’yı Osmanlılara karşı bağımsızlık mücadelesi yapan bir kahraman
olarak görmektedirler. Bu da tarihin başka milletler tarafından nasıl farklı göründüğünü göstermektedir. Bir taraf için hain
ve zalim olan başka
bir taraf için büyük adam olabilmektedir. Tıpki Timur gibi. Bizde sevilmezken
Özbekler tarafından kutsanmaktadır.
Osmanlı kaynakları lll.Vlad ile
ilgili bir çok ilginç anekdotlarla doludur. “Kont Drakula’nın ülkesindeki tüm
dilenci ve fakirleri toplayıp yemek yedirdiği –yemeklerdeki etin insan eti olduğu- ardından hepsini öldürdüğü söylenir. Kadınların memelerini
keserek, yerine çocuklarının başını
taktığı, insanları
kazığa geçirerek
ortalarında oturup yemek yediği
rivayet edilir.’
Dracula ismi Romence Ejderha
(Dragon) anlamında olup, lll. Vlad’ın simgesi olan ejderha’dan dolayı verilmiştir.
Vampirlerle ilgili söylenceler daha
sonraki yüzyıllarda da balkanlarda yoğun bir şekilde
anlatılacaktır. 1833 yılında Tırnova kadısı Ahmet Şükrü Efendi tarafından hükümet
merkezine gönderilmiş
ve Takvim-i Vekayi gazetesinin 69. sayısında yayınlanmış olan vampirlerle ilgili bir yazı
olayın hala zihinlerdeki canlılığını
koruduğunu
göstermektedir.
“Tırnovada cadılar türedi . Gün
battıktan sonra evlere dadanmaya başladı. Zahireye dair un, yağ, bal gibi şeyleri birbirine katar ve bazen
içlerine toprak karıştırır.
Yüklüklerde bulduğu
yastık, yorgan, şilte
ve bohçaları didikler, açar, dağıtır
insanların üzerine taş,
toprak, çanak ve çömlek atar, hiç kimse bir şey göremez. Birkaç kadın ve erkeğin üzerine saldırmış. Bunlar çağırıldı, soruldu: “Üzerimize sanki manda
çökmüş sandık“
dediler. Bu yüzden mahalle halkı evlerini başka yana taşımışlardır. Kasaba halkı bunların cadı
denilen habis ruhların eseri olduğunda
ittifak etti. İslimye
kasabasında cadıcılık ile tanınmış
Nikola adındaki adam getirildi ve kendisiyle 800 kuruşa pazarlık edildi. Bu adamın elinde
resimli bir tahta vardı. Mezarlığa
gider, tahtayı parmağının
üzerinde çevirir resim hangi mezara bakarsa cadı o mezardaki habis ruh imiş. Büyük bir kalabalıkla mezarlığa gidildi. Resimli tahtayı parmağında çevirmeye başlayınca resim sağlıklarında yeniçeri ocağının kanlı zorbalarından Tekinoğlu Ali Alemdar ile Apti Alemdar denilen
iki şakinin
mezarına karşı
durdu. Mezarlar açıldı. Cesetler yarım misli büyümüş, kılları ve tırnakları da üçer dörder
uzamış bulundu.
Gözlerini kan bürümüş,
gayet korkunç idi. Mezarlıktaki bütün kalabalık bunu gördü. Bu adamlar sağlıklarında her türlü pis çirkin işi yapmış, ırza, namusa, mala saldırmış, adam öldürmüş Yeniçeri ocakları kaldırıldığı zaman her nasılsa yaşlarına bakılarak cellada verilmemiş ecelleri ile ölmüş kişilerdi. Sağlıklarında yaptıkları yetmezmiş gibi şimdi de halka habis ruh olarak tebelleş olmuşlardı. Cadıcı Nikola’nın tanımına göre
, bu gibi habis ruhları defetmek için cesetlerin göbeğine birer ağaç kazık çakılır ve yürekleri kaynar su
ile haşlanırmış. Ali Alemdar ile Apti Alemdar’ın
cesetleri mezardan çıkarıldı. Göbeklerine birer ağaç kazık çakıldı ve yürekleri bir kazan
kaynar su ile haşlandı.
Fakat hiç tesir etmedi. Cadıcı “bu cesetleri yakmak gerek” dedi. Bu hususda şer’an da izin verildi ve iki
yeniçerinin mezardan çıkarılan cesetleri mezarlıkta yakıldı. Çok şükür kasabamız da cadı şerrinden kurtuldu” (İlber Ortaylı, İmparatorluğun En Uyun Yüzyılı, 25. Baskı, Sayfa
38)
İbrahim halil er
milli gazete
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder