25 Mayıs 2013 Cumartesi

“TARİHİMİZDE VAMPİRLİK”


 

            Vampirler denildiği zaman salt batı algılanmamalıdır. Vampir hikayelerinin bizim tarihimizle de ilişkisi güçlü bir şekilde bulunmaktadır. Hatta, vampir olayı tamamen bizim tarihimizin bir sonucu olduğunu söylesek abartmış olmayız.

Örneğin Fatih Sultan Mehmet döneminde Eflak beyi (bugünkü Romanya) lll.Vlad (1432-1476), namı Kont Drakula veya tarihimizdeki namıyla kazıklı voyvoda’ya dayanır bizdeki hikaye. Hatta tüm vampirlerin ana esin kaynağı. İnsanları kazıklara geçirerek öldüren bu zalimi Fatih yenmiştir. Ardından kafası kesilerek İstanbul’a getirilir. Bu durum Transilvanya bölgesi halkının zihninde Kont Drakula’nın ölmediği, geceleri ortaya çıkarak insan kanı içtiği şeklinde bir efsaneye dönüşş ve böylece meşhur drakula-vampir hikayeleri ortaya çıkmıştır. Günümüzdeki Romanya halkı Kont Drakula’yı Osmanlılara karşı bağımsızlık mücadelesi yapan bir kahraman olarak görmektedirler. Bu da tarihin başka milletler tarafından nasıl farklı göründüğünü göstermektedir. Bir taraf için hain ve zalim olan başka bir taraf için büyük adam olabilmektedir. Tıpki Timur gibi. Bizde sevilmezken Özbekler tarafından kutsanmaktadır.

            Osmanlı kaynakları lll.Vlad ile ilgili bir çok ilginç anekdotlarla doludur. “Kont Drakula’nın ülkesindeki tüm dilenci ve fakirleri toplayıp yemek yedirdiği –yemeklerdeki etin insan eti olduğu- ardından hepsini öldürdüğü söylenir. Kadınların memelerini keserek, yerine çocuklarının başını taktığı, insanları kazığa geçirerek ortalarında oturup yemek yediği rivayet edilir.’

            Dracula ismi Romence Ejderha (Dragon) anlamında olup, lll. Vlad’ın simgesi olan ejderha’dan dolayı verilmiştir.

            Vampirlerle ilgili söylenceler daha sonraki yüzyıllarda da balkanlarda yoğun bir şekilde anlatılacaktır. 1833 yılında Tırnova kadısı Ahmet Şükrü Efendi tarafından hükümet merkezine gönderilmiş ve Takvim-i Vekayi gazetesinin 69. sayısında yayınlanmış olan vampirlerle ilgili bir yazı olayın hala zihinlerdeki canlılığını koruduğunu göstermektedir.

“Tırnovada cadılar türedi . Gün battıktan sonra evlere dadanmaya başladı. Zahireye dair un, yağ, bal gibi şeyleri birbirine katar ve bazen içlerine toprak karıştırır. Yüklüklerde bulduğu yastık, yorgan, şilte ve bohçaları didikler, açar, dağıtır insanların üzerine taş, toprak, çanak ve çömlek atar, hiç kimse bir şey göremez. Birkaç kadın ve erkeğin üzerine saldırmış. Bunlar çağırıldı, soruldu: “Üzerimize sanki manda çökmüş sandık“ dediler. Bu yüzden mahalle halkı evlerini başka yana taşımışlardır. Kasaba halkı bunların cadı denilen habis ruhların eseri olduğunda ittifak etti. İslimye kasabasında cadıcılık ile tanınmış Nikola adındaki adam getirildi ve kendisiyle 800 kuruşa pazarlık edildi. Bu adamın elinde resimli bir tahta vardı. Mezarlığa gider, tahtayı parmağının üzerinde çevirir resim hangi mezara bakarsa cadı o mezardaki habis ruh imiş. Büyük bir kalabalıkla mezarlığa gidildi. Resimli tahtayı parmağında çevirmeye başlayınca resim sağlıklarında yeniçeri ocağının kanlı zorbalarından Tekinoğlu Ali Alemdar ile Apti Alemdar denilen iki şakinin mezarına karşı durdu. Mezarlar açıldı. Cesetler yarım misli büyümüş, kılları ve tırnakları da üçer dörder uzamış bulundu. Gözlerini kan bürümüş, gayet korkunç idi. Mezarlıktaki bütün kalabalık bunu gördü. Bu adamlar sağlıklarında her türlü pis çirkin işi yapmış, ırza, namusa, mala saldırmış, adam öldürmüş Yeniçeri ocakları kaldırıldığı zaman her nasılsa yaşlarına bakılarak cellada verilmemiş ecelleri ile ölmüş kişilerdi. Sağlıklarında yaptıkları yetmezmiş gibi şimdi de halka habis ruh olarak tebelleş olmuşlardı. Cadıcı Nikola’nın tanımına göre , bu gibi habis ruhları defetmek için cesetlerin göbeğine birer ağaç kazık çakılır ve yürekleri kaynar su ile haşlanırmış. Ali Alemdar ile Apti Alemdar’ın cesetleri mezardan çıkarıldı. Göbeklerine birer ağaç kazık çakıldı ve yürekleri bir kazan kaynar su ile haşlandı. Fakat hiç tesir etmedi. Cadıcı “bu cesetleri yakmak gerek” dedi. Bu hususda şer’an da izin verildi ve iki yeniçerinin mezardan çıkarılan cesetleri mezarlıkta yakıldı. Çok şükür kasabamız da cadı şerrinden kurtuldu” (İlber Ortaylı, İmparatorluğun En Uyun Yüzyılı, 25. Baskı, Sayfa 38)


İbrahim halil er
milli gazete

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder